Sermaye Ortaklıklarında Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi

11.07.2025

Contents

ÖZET

Tüzel kişilik, bireysel çabanın yetersiz kaldığı alanlarda ortaya çıkan ve kişiden bağımsız hukuki bir varlık olarak tanımlanan bir yapıdır. Sermaye ortaklıklarında sınırlı sorumluluk ve ayrılık ilkeleri geçerlidir; bu çerçevede pay sahipleri yalnızca taahhüt ettikleri sermaye ile ve sadece şirkete karşı sorumludur. Ancak bu ilkelere rağmen, tüzel kişilik zaman zaman kötüye kullanılmakta ve üçüncü kişilere zarar verecek şekilde araçsallaştırılabilmektedir.

Bu gibi durumlarda 6427 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun[1] (“TMK”) 2. maddesi uyarınca dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı devreye girmekte, tüzel kişilik perdesi kaldırılarak perde arkasındaki gerçek kişilerin doğrudan sorumluluğu gündeme gelmektedir. Bu çalışmada, tüzel kişilik kavramı açıklanarak tüzel kişilik perdesinin hangi durumlarda ve nasıl kaldırıldığına yönelik işlemler ile organik bağ teorisiyle farklılıkları detaylı bir şekilde ele alınacaktır.

Anahtar Kelimeler: Tüzel Kişilik, Sınırlı Sorumluluk İlkesi, Ayrılık İlkesi, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması, Hakkın Kötüye Kullanılması, Dürüstlük Kuralı, Organik Bağ


I. GİRİŞ

Modern hukuk sistemlerinde kişi kavramı, yalnızca gerçek kişileri değil, belirli amaçlarla oluşturulmuş ve bağımsız hukuki varlıklar olarak tanınan tüzel kişileri de kapsamaktadır. Tüzel kişilik, özellikle ekonomik ve ticari faaliyetlerin kolektif biçimde yürütülmesini mümkün kılan önemli bir hukuki araçtır. Ancak bu yapı, zaman zaman ortaklar veya yöneticiler tarafından kötüye kullanılarak üçüncü kişilere zarar verme amacına hizmet edebilmektedir.

Bu durumlarda, hukuk düzeni tarafından tanınan ayrılık ve sorumsuzluk sınırlarının aşılması, tüzel kişiliğin arkasına gizlenilerek sorumluluktan kaçınılması söz konusu olmaktadır. Tüzel kişi ile ortakları arasındaki ayrılık ve sorumsuzluk ilkesine istisna teşkil eden durumlarda, yani tüzel kişilik yapısının hukuk düzenine aykırı şekilde kötüye kullanılması veya şirket ile pay sahipleri arasındaki ayrımının dürüstlük kuralına açıkça aykırılık oluşturduğu hallerde, “tüzel kişilik perdesinin kaldırılması” teorisine başvurulması kabul edilmiştir.

II. TÜZEL KİŞİLİK KAVRAMI

Kişi kavramı, hukuki açıdan değerlendirildiğinde, hak sahibi olabilme ve borçlanabilme ehliyetine sahip varlıkları ifade etmektedir. Bu tanımla birlikte her ne kadar ilk etapta gerçek kişiler akla gelse de bireysel çabanın belirli amaçlar bakımından yetersiz kalması ve toplumsal ihtiyaçların dayatması sonucunda, bazı kişi ve mal toplulukları da hukuk düzeni tarafından kişi olarak kabul edilmiştir. Tüzel kişi olarak adlandırılan bu topluluklar, sözleşme ile meydana gelen ve sözleşmeyi yapan gerçek ve tüzel kişilerin varlığından ayrı ve onlardan bağımsız bir hukuki kişilik olarak tanımlanmaktadır[2].

Tüzel kişilik, TMK’nın 47. maddesinin birinci fıkrası hükmünden istifade edilerek tanımlanabilir. Belirli ve sürekli bir amacı gerçekleştirmek üzere örgütlenmiş ve kendisini kuran kişilerden bağımsız olan kişi veya mal topluluğuna tüzel kişi denir[3].

III. TÜZEL KİŞİLİĞE HÂKİM OLAN BAZI İLKELER

A. Sınırlı Sorumluluk İlkesi

Genel olarak ortaklıklar hukukunda sınırlı sorumluluktan anlaşılması gereken, ortakların ortaklık borçlarından dolayı alacaklılara karşı sorumluluklarının sınırlanmasıdır[4]. Sınırlı sorumluluk ilkesi, sermaye şirketlerinde ortakların sorumluluğunun yalnızca taahhüt ettikleri veya şirkete fiilen getirdikleri sermaye tutarı ile sınırlı olduğunu; şirket borçlarına karşı üçüncü kişilerin yalnızca şirketin malvarlığına başvurabileceğini ifade eder. Anonim şirketler bakımından ise, pay sahiplerinin yalnızca taahhüt ettikleri sermaye paylarıyla ve sadece şirkete karşı sorumlu oldukları açıkça düzenlenmiştir[5].

İlaveten, şirketin üçüncü kişilere olan borçları nedeniyle pay sahibinin, şirket alacaklılarına karşı herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır; bu borçların ifası yönünde de herhangi bir yükümlülüğü söz konusu değildir. Diğer bir ifadeyle, şirketlerin borçlarından yalnızca kendi malvarlıkları ile sorumlu olmaları nedeniyle, şirket alacaklıları, pay sahiplerinden ne doğrudan ne de dolaylı olarak kişisel bir talepte bulunamaz. Pay sahibi, taahhüt etmiş olduğu sermaye payını şirkete ödemekle yükümlülüğünü yerine getirmiş sayılır ve bu ödemeyle birlikte şirkete karşı olan sorumluluğu sona erer.

B. Ayrılık İlkesi

Ayrılık ilkesi, tüzel kişiliğin hem üyelerinden hem de üçüncü kişilerden bağımsız olarak hak ve fiil ehliyetine sahip olmasını ve bu kapsamda kendine ait ayrı bir malvarlığı bulunmasını ifade eder. Bu bakımdan sermaye şirketleri, ortaklık borçlarından dolayı sadece kendi malvarlığıyla sınırlı sorumludur. Böylece, tüzel kişilik çatısı altında bir araya gelen gerçek veya tüzel kişiler, ayrılık ilkesi sayesinde, ortaklığın borçlarından sorumlu olmazlar[6].

Bu doğrultuda ayrılık ilkesi, şahıs ayrılığı ve mal ayrılığı olmak üzere iki bölümde incelenebilir. Şahıs ayrılığı kapsamında tüzel kişiler; kurucularından, üyelerinden ve ortaklarından ayrı, onların ömürlerinden etkilenmeyen sürekli organizasyonlardır, yani tüzel kişiyi oluşturan kişiler ile tüzel kişi birbirinden farklıdır.

Mal ayrılığı; tüzel kişinin, kendisini oluşturan kişilerinden ayrı ve bağımsız bir malvarlığına sahip olması anlamına gelir. Mal ayrılığı ilkesi sayesinde tüzel kişi, tarafı olduğu hukukî işlemlerden doğrudan sorumlu olur ve tüzel kişiyi oluşturan kişiler prensip itibarıyla sorumluluk altına girmez. Şu hâlde tüzel kişiler, sadece kendi alacaklılarına karşı ve tüm malvarlıklarıyla sınırsız olarak sorumludur. Kural olarak, tüzel kişinin borçları için tüzel kişinin ortaklarına başvurulamadığı gibi ortakların borçları da tüzel kişiden talep edilemez[7].

Ayrılık ilkesi, tüzel kişi ile onu meydana getiren gerçek kişiler arasında hukuki bir ayrım ve mesafe oluşturur. Bu durum, ayrılık ilkesinin doğal bir sonucudur ve esasen üçüncü kişilere karşı ortakların kişisel sorumluluğunu sınırlandırmayı amaçlar. Ancak bazı istisnai durumlarda, bu ayrımın aşılması ve tüzel kişiliğin arkasındaki bireylerin doğrudan sorumlu tutulması mümkün olabilmektedir.

IV. TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN KALDIRILMASI

Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, en temel anlamıyla tüzel kişinin ayrılığı ilkesinin somut olayda göz ardı edilmesi ve tüzel kişiden alacaklı üçüncü kişilerin, tüzel kişiyi oluşturan kişilere başvurulabilmesi anlamına gelir[8].

Hukuki kuralları dolanarak kanuna karşı hile yapılması; kişilerin, ayrı bir tüzel kişiliğe sığınarak bu tüzel kişilik üzerinden taraf oldukları sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri ve ardından bu yapının arkasına saklanmaları, dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağıyla bağdaşmaz ve hukuk düzeni tarafından korunamaz. Bu tür durumlarda, TMK’nın 2. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hakkın kötüye kullanılması söz konusu olacağından, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ve perde arkasındaki gerçek kişilerin gerektiğinde doğrudan sorumlu tutulması gerekir.

Tüzel kişi ile ortaklar arasındaki malvarlığı ve organizasyon alanlarının birbirine karışması, ortakların kendi işlemleriyle sanki tüzel kişi ile aralarında hukuken bir ayrım yokmuş gibi hareket etmeleri ya da şahsi malvarlıkları ile şirket malvarlığı arasında sınır gözetmemeleri, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilmesi gibi durumlar; özellikle tüzel kişiliğin kasıtlı olarak üçüncü kişilere zarar verecek şekilde kullanılması hali, tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasını gerektiren başlıca nedenler arasında sayılmaktadır.

Öğretide tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi; doğrudan (düz), dolaylı (ters) ve çapraz olmak üzere üç farklı biçimde ele alınmaktadır. Düz kaldırma hâlinde, tüzel kişilik perdesini sorumluluktan kaçınmak amacıyla kötüye kullanan hâkim veya tek ortağın, tüzel kişinin alacaklılarına karşı doğrudan sorumlu tutulması söz konusu olur. Yargıtay kararlarında da tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması kabul edilmektedir[9]. Ters kaldırma durumunda ise tüzel kişinin ortağının alacaklıları, ortağın hâkimiyet ilişkisi bulunduğu tüzel kişiye başvurabilmekte ve ortak ile birlikte anılan tüzel kişiyi de sorumlu tutabilmektedir[10]. Perdenin çapraz aralanması sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olmaktadır.

Tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına karar verilmesi hâlinde, tüzel kişi ile onu oluşturanlar veya ona hâkim olanlar sanki aynı kişiymiş gibi değerlendirilir. Tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması hâlinde, tüzel kişinin borçları, tüzel kişinin ortaklarına teşmil edilerek onlardan talep edilebilir hâle gelir[11].

V. ORGANİK BAĞ TEORİSİ

Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisiyle birlikte bahsedilmesi gereken bir diğer teori de organik bağ teorisidir. Şirketler hukukunda organik bağ terimi, farklı şirketler arasındaki ilişkileri ifade eder. Organik bağ teriminin, ilişkili kişiler arasındaki ticari iş ve işlemlerin, sahiplik veya alacaklılık gibi hallerin yasal şirket ortaklığı veya şirketler topluluğu bağları kurulmadan gerçekleştirilmesini, bu doğrultuda ticari ve ekonomik faaliyetlerin farklı şirketler, kişiler veya temsilciler arasına gizlenerek yürütülmesini ve böylece gerçek sahiplerin ve işlemlerin saklanmasını, gizlenmesini ifade ettiği söylenebilir[12]. Organik bağlar, şirketlerin bağımsız varlıklar gibi görünmesine rağmen aslında aynı kişiler veya kuruluşlar tarafından yönetilen bir ağın parçası olduklarını gösterir.

Türk hukukunda organik bağ kavramı kanunla düzenlenmemiştir ancak teamüller ve Yargıtay içtihatları ile birlikte ortaya çıkmıştır. Organik bağın varlığı ispatının tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına kıyasla daha az külfet içerdiği söylenebilir[13]. Yargıtay kararlarında da organik bağın şirketlerin adresleri, faaliyet alanları, ortakları ve temsilcilerinin aynı olmasından, aralarındaki hukuki ilişkilerin tespitinden anlaşıldığı kabul görmektedir[14].

Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması ve organik bağ kavramları, şirketler hukukunda birbirine bağlı ancak farklı iki önemli teoridir. Her iki teori de nihayetinde sorumluluğun genişletilmesini hedefler. Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, çoğunlukla bir alacaklının, şirketin arkasındaki gerçek kişi ortaklara ulaşarak onların sorumluluğuna gitmesine imkân tanır. Buna karşılık, organik bağ teorisi, farklı tüzel kişilikler arasında bir ilişki bulunması durumunda, bu şirketlerin aynı borçtan müteselsilen sorumlu tutulabilmesini sağlar. Teoriler arasındaki en temel fark; perdeyi kaldırma teorisi gerçek kişilerin sorumluluğuna yönelirken, organik bağ başka bir tüzel kişiliğe sorumluluk yükler.

VI. SONUÇ

Tüzel kişilik kavramı, modern hukuk sistemlerinde karmaşık ekonomik ve sosyal ilişkilerin düzenlenmesinde temel bir yapı taşıdır. Gerçek kişilerden bağımsız bir hukuki varlık olarak kabul edilen tüzel kişiler, belirli bir amaca yönelik olarak organize olmuş topluluklar şeklinde faaliyet gösterirken, bu yapıya içkin olan ayrılık ve sınırlı sorumluluk ilkeleri sayesinde ortakların şahsi malvarlıkları korunmakta ve riskler belirli sınırlar içinde tutulmaktadır.

Özellikle üçüncü kişilere zarar verme amacıyla tüzel kişiliğin istismar edilmesi, dürüstlük kuralına açıkça aykırıdır ve bu tür durumlarda tüzel kişilik perdesinin kaldırılması gündeme gelmektedir. Sınırlı sorumluluk ve ayrılık ilkeleri, tüzel kişiliğin temel dayanaklarını oluştursa da bu ilkelerin kötüye kullanılması durumunda, hukuk düzeni tüzel kişilik perdesini kaldırarak gerçek kişilere doğrudan sorumluluk yükleyebilmektedir. Bu mekanizma, hakkın kötüye kullanılmasını önleyerek adaletin sağlanmasına hizmet etmektedir.


KAYNAKÇA

1. Prof. Dr. Hasan PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi Cilt I, 4. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2022

2. Fahri Erdem KAŞAK, Tüzel Kişilik Kavramı ve Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 26, Aralık 2020

3. Dr. Emrullah KERVANKIRAN, Sermaye Ortaklıklarında Sınırlı Sorumluluk İlkesine Karşı Önemli Bir İstisna: Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 11, Sayı 3-4, Aralık 2007

4. Dr. Namık Kemal UYANIK, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve Organik Bağ, 3. Baskı Seçkin Yayınevi, Ankara, 2023


[1] 21.11.2001 tarihli 24607 sayılı Resmî Gazete

[2] Prof. Dr. Hasan PULAŞLI, Şirketler Hukuku Şerhi Cilt I, 4. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2022, sf. 169

[3] Fahri Erdem KAŞAK, Tüzel Kişilik Kavramı ve Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt 26, Aralık 2020, sf. 1243

[4] Dr. Emrullah KERVANKIRAN, Sermaye Ortaklıklarında Sınırlı Sorumluluk İlkesine Karşı Önemli Bir İstisna: Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması, Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 11, Sayı 3-4, Aralık 2007, sf. 456

[5] Türk Ticaret Kanunu (TTK), m.329

[6] PULAŞLI, sf. 175

[7] KAŞAK, sf. 1250

[8] KAŞAK, sf. 1251

[9] Yarg. 9. HD, T. 04.07.2008, E. 2008/12981, K. 2008/18875 (www.legalbank.net); Yarg. 23. HD, T. 11.10.2012, E. 2012/4160, K. 2012/5938 (www.lexpera.com.tr).

[10] KAŞAK, sf. 1258

[11] KAŞAK, sf. 1260

[12] Dr. Namık Kemal UYANIK, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ve Organik Bağ, 3. Baskı Seçkin Yayınevi, Ankara, 2023, sf. 927

[13] UYANIK, sf. 971

[14] Yarg. 9. HD, T. 14.11.2018, E. 2018/2125, K. 2018/20573 (www.lexpera.com.tr).

This website is available “as is. Turkish Law Blog is not responsible for any actions (or lack thereof) taken as a result of relying on or in any way using information contained in this website, and in no event shall they be liable for any loss or damages.

The content and materials published on this website are provided for informational purposes only and should not be used as a legal opinion in any way. This website and the information contained are not intended to establish an attorney-client relationship.
th
Ready to stay ahead of the curve?
Share your interest anonymously and let us guide you through the informative articles on the hottest legal topics.
|
Successful Your message has been sent