FIDIC Sözleşmelerine Türk Hukuku Penceresinden Bir Bakış
Contents
- I. GİRİŞ
- II. FIDIC SÖZLEŞMELERİNİN GENEL ÇERÇEVESİ
- A. FIDIC Sözleşmelerinin Tarihçesi ve Temel İlkeleri
- B. FIDIC Sözleşme Türleri ve Kurumsal Yapısı
- III. FIDIC SÖZLEŞMELERİNİN TÜRK HUKUKU AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
- A. İnşaat Sözleşmelerinin Türk Hukukundaki Yeri
- B. FIDIC Sözleşmeleri ile Türk Hukuk Uygulaması Arasındaki Birtakım Farklılıklar
- i. Mücbir Sebep
- ii. Süre Kısıtlaması
- iii. Mühendis Kavramı
- iv. Cezai Şart
- v. Sözleşmenin Dili
- IV. SONUÇ
Özet
Uluslararası inşaat projeleri, yüksek maliyetleri, teknik karmaşıklıkları ve uzun süreli yapım süreçleri nedeniyle taraflar arasında ayrıntılı ve dengeli sözleşme düzenlemelerini zorunlu kılmaktadır. Bu bağlamda, Fédération Internationale des Ingénieurs-Conseils ("FIDIC") (Uluslararası Müşavir Mühendisler Federasyonu) tarafından geliştirilen standart sözleşme metinleri, tarafların hak ve yükümlülüklerini açık ve adil biçimde tanımlayarak uyuşmazlık riskini azaltmayı hedeflemektedir.
Türk inşaat sektörünün küresel pazarlardaki etkinliğinin artmasıyla birlikte, FIDIC sözleşmelerinin Türkiye’de uygulanabilirliği ve Türk hukuk sistemi ile olan uyumu önem kazanmıştır. Bu çalışmada, FIDIC sözleşmelerinin genel özellikleri ile Türk hukuku çerçevesinde değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: FIDIC, FIDIC Sözleşmeleri, İnşaat Sözleşmeleri, Türk Borçlar Kanunu, İş Sahibi, Yüklenici
I. GİRİŞ
FIDIC, inşaat sektöründeki tüm tarafların (iş sahibi, yüklenici, alt yüklenici, müşavir-mühendis) hak ve borçlarını yeknesak ve adil bir şekilde düzenleyen standart inşaat sözleşmeleri hazırlamaktadır. Bu itibarla, FIDIC tarafından yayımlanan bu tip sözleşmeler (“FIDIC Sözleşmeleri”) pek çok ülkede uygulanır hale gelmiş ve inşaat sektöründeki taraflarca büyük oranda benimsenmiştir.[1]
Son yıllarda, uluslararası inşaat sektöründeki genel eğilim ile paralel olarak FIDIC Sözleşmeleri’nin ülkemizde de hem özel hem de kamu sektöründeki iş sahibi ve yükleniciler tarafından daha yoğun şekilde kullanıldığı görülmektedir. FIDIC Sözleşmeleri esas itibarıyla Anglosakson hukuk sisteminin ve özellikle İngiliz hukukunun özelliklerini taşımasına karşın, Türk hukuku’nun Kıta Avrupası hukuk sisteminin bir parçası olmasına istinaden FIDIC Sözleşmeleri’nin Türk hukuku tahtındaki yorumunda hukuk sistemlerindeki farklılıklardan kaynaklanan sorunlar yaşanabilme ihtimali mevcuttur.[2]
Tüm FIDIC Sözleşmeleri’nde yer alan hükme göre taraflar sözleşmeye uygulanacak hukuku serbestçe ve karşılıklı anlaşarak seçebilmektedir. Uygulanacak hukuk olarak seçilen hukuk düzeni FIDIC Sözleşmeleri’nin düzenlemediği, boşluk bıraktığı alanları dolduracaktır ancak FIDIC Sözleşmeleri’nde yer alan hükümlerin, sözleşmeye uygulanacak hukuk sisteminin emredici kuralları karşısında bir hükmü bulunmamaktadır.[3] Bu nedenle, FIDIC Sözleşmeleri’ne dayalı projelerde, sözleşmenin özel şartları hazırlanırken esas alınacak hukuk sisteminin dikkatle belirlenmesi ve buna uygun yorum farklılıklarını minimize edecek düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
II. FIDIC SÖZLEŞMELERİNİN GENEL ÇERÇEVESİ
A. FIDIC Sözleşmelerinin Tarihçesi ve Temel İlkeleri
FIDIC (Fédératon Internatonale des Ingénurs Consels), 1913 yılında İsviçre’de kurulan ve kurucu üye ülkeleri Fransa, Belçika ve İsviçre olan “Uluslararası Müşavir Mühendisler Federasyonu”nu ifade etmektedir. FIDIC’e, her ülkeden yalnız bir tek kuruluş üye olabilmekte olup FIDIC bugün 100’den fazla ülkeden üyeye sahip uluslararası bir meslek kuruluşu niteliğindedir. FIDIC’in Türkiyede’ki temsilciliğini ise 1987 yılında Federasyon’a üye olan Türk Müşavir Mühendisler Mimarlar Birliği (TMMMB) üstlenmiştir.
1913 yılından bu yana, FIDIC ve üyeleri, mühendislik, inşaat ve altyapı sektörünün ilerlemesine destek olmak, rehberlik etmek ve yardımcı olmak konusunda önemli bir rol oynamaktadır. FIDIC, yalnızca üye kuruluşların bulunduğu ülkeleri temsil etmekle kalmayıp, küreselleşen dünyada danışmanlık mühendisliği sektörünün sesi haline gelmiştir. Örneğin, FIDIC'in Dünya Bankası ve farklı coğrafi bölgelerde faaliyet gösteren diğer çok uluslu kalkınma bankalarıyla ortaklığı mevcut olup söz konusu kredi kuruluşları sözleşme taraflarına kredi vermek için FIDIC Sözleşmeleri’nin esas alınması şartını getirmiştir.
FIDIC’in ilk etapta kuruluş amacı küresel ölçekte bir müşavir mühendisler birliği oluşturmak ve inşaat sektöründe uluslararası iş birliğini teşvik etmek olsa da zamanla asıl misyonu çeşitli mühendislik kollarında, uluslararası nitelikte sözleşme standartları oluşturmak yönünde şekillenmiştir.
İlk FIDIC Sözleşmesi 1957 yılında yayımlanmış ve zamanla farklı proje türleri için uyarlanmış versiyonlar geliştirilmiştir. Bu sözleşmeler, yıllar içerisinde değişen koşullar, teknolojideki gelişmeler ve sektörün ihtiyaçları doğrultusunda FIDIC tarafından güncellenerek bazı revizyonlardan geçmiştir. Aralık 2017 yılında Londra’da gerçekleştirilen “International Contract Users Conference” etkinliğinde, 1999 yılından beri kullanılmakta olan üç sözleşmenin (B başlığında anlatıldığı üzere Kırmızı Kitap, Sarı Kitap ve Gümüş Kitap) güncellenmiş yeni baskıları tanıtılmıştır. Risk paylaşımının dengeli hale getirilmesi, mühendisin yetkilerinin genişletilmesi, süre konusundaki belirsizliklerin giderilmesi ve uygulanacak hukuk bakımından daha karma bir sistem belirlenmesi hususlarında 2017 baskısında ciddi güncelleştirmeler yapılmıştır. Son olarak, FIDIC Sözleşmeleri’nin 2017 versiyonlarının revize edilmiş sürümleri 2022 yılı Kasım ayında yayınlanarak 1 Ocak 2023 itibarıyla yürürlüğe girmiştir.
FIDIC tarafından yayımlanan bu standart sözleşmelerin en temel özelliği ise sözleşme tarafları arasındaki riski hakkaniyete uygun ve dengeli şekilde dağıtıyor olmasıdır. Bu doğrultuda, FIDIC, hazırlamış olduğu sözleşmelerin daha adil, dengeli ve öngörülebilir şekilde yürütülmesini temel ilke olarak benimsemiştir.
B. FIDIC Sözleşme Türleri ve Kurumsal Yapısı
FIDIC Sözleşmeleri’nin her biri farklı uluslararası inşaat projelerinin nitelikleri dikkate alınarak hazırlanmış olup dünya genelinde kabul gören FIDIC Sözleşmeleri 6 ana başlık altında incelenmiş ve her biri zamanla farklı bir kitap halini almıştır. FIDIC Sözleşmeleri, kapaklarının renklerine göre ayırt edilmekte olup bu sözleşmeler arasındaki temel farklılıklar iş sahibi ile yüklenicinin yükümlülüklerinin belirlenmesi noktasında ortaya çıkmaktadır.
i. Kırmızı Kitap (İnşaat için Sözleşme Şartları): İşverenin tasarımını yaptığı, yüklenicinin inşaatı üstlendiği projelerde kullanılır. Türkiye'deki yapı ve inşaat alanında en çok uygulama alanı bulan kırmızı kitap, ihale ve inşaat sözleşmesinin temel ilkelerini tespit etmektedir.
ii. Sarı Kitap (Tesis ve Tasarım - Yapım için Sözleşme Şartları): Yüklenicinin hem tasarım hem de inşaatı birlikte üstlenildiği projelerde tercih edilir.
iii. Gümüş Kitap (Mühendislik, Tedarik ve İnşaat/Anahtar Teslimi Projeler için Sözleşme Şartları): Yüklenicinin mühendislik, tedarik ve inşaat işlerinin tamamını üstlendiği ve işverene anahtar teslim bir tesis sunduğu projeler için tasarlanmıştır. Yükleniciye yüksek risk yükler. Otoyollar, köprüler dahil altyapı projeleri ve enerji santralları gibi genellikle kompleks yapıdaki inşaat projelerinde kullanılır.
iv. Yeşil Kitap (Kısa Standart Sözleşme Şartları): Küçük ölçekli projeler ile yapılacak işin basit veya tekrar eden nitelikte olduğu projelerde kullanılır. İhale bedeli 500.000 ABD Dolarından daha az olan ve 6 ayda bitirilmesi öngörülen tesisler için tercih edilir.
v. Altın Kitap (Tasarım, Yapım ve İşletme Projeleri İçin Sözleşme Şartları): Büyük sermaye ihtiyacı olan yatırım projeleri için tercih edilmektedir. Hukukumuzdaki yap-işlet-devret modelinden farklı olarak yüklenicinin inşaat için gerekli finansmanı temin etme yükümlülüğü yoktur.
vi. Beyaz Kitap (İnşaat İşleri için Alt Sözleşme Şartları): İşveren/müşavir hizmet anlaşmaları için tercih edilmektedir.
FIDIC Sözleşmeleri incelendiğinde, genel olarak içeriğin belirli bir iskelet üzerine oluşturulduğu görülmektedir. FIDIC Sözleşmeleri 8 ana başlık ve 2 temel kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda sözleşmenin genel şartları düzenlenmekte olup ikinci kısım ise, sözleşmeye konu her bir projenin niteliği göz önüne alınarak düzenlenen özel şartları içermektedir. Bununla birlikte, FIDIC Sözleşmeleri’nin genel ve özel şartları inşaat sözleşmelerinde taraf olacaklara tavsiye niteliğinde olup herhangi bir bağlayıcı hukuki değeri yoktur. Bu nedenle, genel şartların aynen uygulanmasına yönelik bir zorunluluk bulunmamakta olup sözleşme tarafları, genel şartlarda yer alan hükümleri özel şartlar altında serbestçe düzenleyebilirler.
Ayrıca doktrinde FIDIC’ın uluslarüstü nitelikte olmamasının sonucu olarak FIDIC Sözleşmeleri hükümlerinin emredici nitelikte kabul edilmemesi gerektiği, bu itibarla, FIDIC Sözleşmeleri’ne uygulanacak hukukun ve yetkili mahkemelerin belirtilmesinin yararlı olacağı yönünde görüş mevcuttur.[4]
III. FIDIC SÖZLEŞMELERİNİN TÜRK HUKUKU AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
A. İnşaat Sözleşmelerinin Türk Hukukundaki Yeri
Türk mevzuatında inşaat sözleşmelerine ilişkin özel bir düzenleme bulunmamakla birlikte hukuki niteliği itibarıyla inşaat sözleşmesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 470-486. maddeleri arasında düzenleme alanı bulan eser sözleşmesinin uygulamada sıklıkla rastlanılan türlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Eser sözleşmesi ise TBK’nın 470. maddesinde yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmıştır.
Türkiye’de son yıllarda birçok farklı sektörde yerli ve yabancı yatırımcılar tarafından çok büyük ve kompleks yatırımlar yapılmaktadır. Yabancı yatırımcılar ve uluslararası finansman kuruluşları daha önce farklı projelerde kullandıkları sözleşme formlarını tercih etme eğiliminde olup, inşaat alanında genelde bu form, FIDIC Sözleşmeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki, FIDIC Sözleşmeleri sadece uluslararası projelerde değil daha küçük çapta, yerel projelerde de kullanılmaktadır.[5]
B. FIDIC Sözleşmeleri ile Türk Hukuk Uygulaması Arasındaki Birtakım Farklılıklar
i. Mücbir Sebep
FIDIC Sözleşmeleri, Anglosakson hukuk sistemine dayalı olarak geliştirilmiş ve özellikle Birleşik Krallık uygulamalarından etkilenmiştir. Anglosakson hukuk sisteminde sözleşmenin kutsallığı ilkesi temel bir prensip olarak benimsenirken, Kıta Avrupası hukuk sistemini benimseyen Türk hukukunda geçerli olan ahde vefa ilkesi bu ilkeye nazaran daha esnek bir anlayış sunmaktadır. Bu yapısal farklılık, özellikle mücbir sebep gibi sözleşmesel borçların ifasını etkileyen durumların değerlendirilmesinde belirgin şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, taraflar arasında akdedilecek sözleşmenin hangi hukuk sistemine tabi olduğu, mücbir sebep gibi kavramlara atfedilecek anlamlar açısından da önemli sonuçlar doğurabilmektedir.
Türk hukukunda her ne kadar TBK’nın çeşitli hükümleri kapsamında mücbir sebeplerin etkisi incelenmişse de söz konusu kavram açıkça tanımlanmamıştır. Bu sebeple mücbir sebep kavramı, Türk hukukunda, doktrin ve içtihatlarda açıklandığı kadarıyla netlik kazanmış olup taraflarca sözleşmede bu kapsamda serbestçe düzenlenebilmektedir. Türk hukukunda, sözleşmeye bağlılık ilkesinin bir sonucu olarak taraflar, sözleşme kapsamında doğmuş olan borçlarını, borçlanılan edime uygun bir şekilde ifa etmekle yükümlü olsalar da mücbir sebep gibi bazı durumların oluşması halinde, tarafların sözleşmeye sıkı sıkıya bağlı kalması taraflardan beklenemeyecektir. Dolayısıyla, mücbir sebep gibi bazı durumların ahde vefa ilkesinin istisnasını oluşturduğunu söylemek mümkündür.[6]
Diğer yandan, FIDIC Kırmızı Kitap, TBK’ya kıyasla mücbir sebep halleri bakımından daha ayrıntılı düzenlemeler içermekte ve bu tür durumlara ilişkin daha katı ve net hükümler öngörmektedir. Nitekim, sözleşmenin kutsallığı ilkesi gereği, tarafların, sözleşmeyi akdetmeden önce sözleşmeden kaynaklı tüm riskleri göze aldıkları düşünülmekte ve sözleşmeden doğan yükümlülükler mutlak olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, ifa; zor hatta imkânsız hale geldiğinde dahi bir taraf sözleşmeden doğan yükümlülüğünden kurtulamadığından sözleşmelere değişen durumlara ilişkin koruyucu hükümler konulmaktadır. Bu kapsamda, FIDIC Sözleşmesi’nde mücbir sebep hükmünün bu kadar detaylı düzenlenmesinin amacı, sözleşme taraflarının kontrolü dışında, öngörülemeyen sonuçların veya tahmin edilemeyen bir olayın meydana gelmesi durumunda taraflardan birini sözleşme kapsamındaki ifasından kurtarmaktır.[7]
ii. Süre Kısıtlaması
FIDIC Sözleşmeleri’nde süre uzatımı talepleri, uluslararası uygulamalardaki yeknesaklığı sağlamak amacıyla sıkı kurallara bağlanmıştır. Yükleniciye verilebilecek ek süre ve süre kısıtlaması ile ilgili TBK’da özel bir düzenlemeye yer verilmemekle birlikte, FIDIC Kırmızı Kitap’ta gerek gecikmenin sebepleri ve sonuçları gerekse gecikmedeki sorumluluğun hangi tarafa ait olacağına ilişkin detaylar mevcuttur.
Türk hukukunda ise mevzuatta özel bir düzenleme bulunmayan bu hallerde sözleşme TBK’nın 26. maddesinde öngörülen sözleşme serbestisi ilkesi gereği sözleşme tarafları, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olmadıkça, hak ve yükümlülüklerini serbestçe tayin edebilmektedir. Sözleşme taraflarının her ikisi de tacir olduğu durumda, sözleşme hükümlerinin geçerliliğinin/kabul edilebilirliğinin belirlenmesindeki eşikler daha yüksektir. Bu itibarla, Türk hukuk sisteminde, yüklenici konumundaki basiretli tacirlerin sözleşme hükümleriyle birlikte sözleşme süresine de etki edebilecek her türlü duruma vakıf olmaları beklenmektedir. Bu bağlamda, taraflar arasında düzenlenen sözleşmede yer alan süreye ilişkin sınırlamaların, Türk yargısında geçerli sayıldığı ve taraflar yönünden bağlayıcı nitelik taşıdığı genel kabul görmektedir.
Bu çerçevede, Türk hukukunda süre sınırlamaları veya süre uzatımına ilişkin açık bir yasal düzenleme bulunmamakla birlikte hem yerel yargı kararlarında hem de uluslararası uygulamalarda genel kabul gören yaklaşım, yüklenicinin süre uzatımı ya da ek ödeme taleplerini, sözleşmede yer alan süre kısıtlamalarına uygun şekilde ve iddiasına dayanak bilgi ve belgelerle bildirmemesi durumunda, bu taleplerini ileri sürme hakkının kaybolabileceği yönündedir. Dolayısıyla, genel anlamda, süre kısıtlaması hükümlerine riayet edilmesi, talep hakkının doğması için bir ön koşul olarak değerlendirilmektedir.
iii. Mühendis Kavramı
FIDIC Sözleşmeleri, Türk hukuk sisteminde TBK çerçevesinde genellikle iş sahibi ve yüklenici arasında kurulan klasik sözleşme yapısından farklı olarak, üçüncü bir taraf olan mühendisi de sürece dahil etmektedir. Mühendis, iş sahibi tarafından atanmakta ve sözleşme süresince teknik, idari ve mali alanlarda kendi nam ve hesabına gözetim, denetim ve karar alma yetkisini haiz bir konumda bulunmaktadır. Her ne kadar sözleşmenin tarafı olmasa da mühendis sözleşmenin uygulanmasında etkin bir rol üstlenmektedir.
FIDIC Sözleşmesi sistematiğinde mühendisin rolü, yalnızca uygulama denetimiyle sınırlı olmayıp, hak edişlerin hazırlanması, uyuşmazlıkların çözümüne katkı sunulması gibi fonksiyonları da içermektedir. Ancak, mühendisin iş sahibi tarafından atanması ve onun adına hareket etmesi, özellikle yüklenici ile yaşanabilecek uyuşmazlıklarda tarafsızlık ilkesi bakımından bazı tartışmaları gündeme getirmektedir. Türk hukuk sistemi açısından bu durum değerlendirildiğinde, mühendis tarafından yapılan işlemler hakkında yüklenici önceden bilgilendirilmemişse, iş sahibinin bu işlemlerle bağlı olacağı kabul edilmektedir. Bu bağlamda, mühendislik fonksiyonunun kapsamı, sadece teknik bir görev olmaktan öte, hukuki sonuçlar doğurabilecek niteliktedir.
iv. Cezai Şart
FIDIC Sözleşmeleri’nde yüklenicinin taahhüt ettiği işi sözleşmede öngörülen sürede tamamlayamaması halinde iş sahibine gecikmeye bağlı bir tazminat ödemesi öngörülmüş ancak bu tazminatın hukuki niteliğinin – Türk hukuku anlamında – götürü tazminat mı yoksa ceza koşulu mu olduğuna ilişkin açık bir tanımlamaya yer verilmemiştir. Diğer yandan, Türk hukukunda ceza koşulu ve götürü tazminat ayrı ayrı düzenlenen ve farklı hukuki sonuçlar doğuran müesseseler olduğundan FIDIC Sözleşmeleri’nin özel şartları düzenlenirken bu ayrımın göz önünde bulundurularak tarafların iradelerine ve sözleşme amacına uygun açık hükümlere yer verilmesi önem arz etmektedir.
v. Sözleşmenin Dili
FIDIC sözleşmelerinin esas dili İngilizce’dir. Her ne kadar TMMMB tarafından Kırmızı Kitap, Sarı Kitap ve Gümüş Kitap’ın 1999 baskılarının Türkçe çevirisi yapılmış olsa da 2017 versiyonu ve sonraki baskıların Türkçe çevirileri henüz mevcut değildir. Bununla birlikte, FIDIC Sözleşmeleri’nde ağırlıklı olarak Anglosakson hukuk sistemi terminolojisinin kullanılmış olması nedeniyle bazı hukuki terimler açısından Türkçe çevirinin hükmün esasını tam olarak yansıtmasını beklemek güçtür. Bu nedenle, proje özelinde kullanılacak FIDIC Sözleşmesi’nin İngilizce metninin detaylı şekilde incelenmesi faydalı olacaktır.
Sözleşmenin dili açısından bir diğer önemli husus ise 805 sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun’dan (“805 Sayılı Kanun”) kaynaklanmaktadır. 805 Sayılı Kanun uyarınca sözleşme taraflarının her ikisinin de Türk olması halinde sözleşme dilinin Türkçe olması zorunlu olup sözleşme iki dilde hazırlansa dahi Türkçe metin esas alınacaktır. 805 sayılı Kanun’a aykırılık halinde sözleşme taraflar lehine itibara alınmadığından bu durum finansmanın yabancı yatırımcılar tarafından sağlandığı projelerde sorun teşkil edebilmektedir.[8]
IV. SONUÇ
FIDIC Sözleşmeleri, uluslararası inşaat sektöründe standardizasyonu sağlayan ve taraflar arasındaki riskleri dengeleyen önemli bir araçtır. Türkiye ekonomisindeki büyüme ile birlikte, çeşitli sektörlerde yerli ve yabancı yatırımcılar tarafından gerçekleştirilen büyük ölçekli ve teknik olarak karmaşık projelerin sayısı artmaktadır. Bu projeler içinde inşaat sektörü, yatırım hacmi bakımından giderek daha fazla pay sahibi olmakta; bu çerçevede FIDIC Sözleşmeleri hem yatırımcılar hem de projelere finansman sağlayan kuruluşlar tarafından sıklıkla tercih edilen bir yapı haline gelmektedir. Dolayısıyla, FIDIC Sözleşmeleri’nin Türkiye’de yaygın biçimde kullanılmaya başlanması, FIDIC Sözleşme hükümlerinin Türk hukuku açısından detaylı biçimde analiz edilmesini ve yerel hukuk sistemiyle çelişen düzenlemelerin özel şartlar marifetiyle uyarlanmasını gerekli kılmaktadır.
Yukarıdaki açıklamalarımız ışığında Türk hukukuna tabi bir FIDIC Sözleşmesi TBK madde 26-27 hükümleri açısından değerlendirilecektir. Bu itibarla her ne kadar sözleşme özgürlüğü ilkesi mevcut olsa da uygulanacak hukukun Türk hukuku olması halinde FIDIC Sözleşmesi’nin kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olmaması gerekecektir. Zira aksi takdirde, FIDIC Sözleşmesi’nin hükümlerinin kısmi ya da bütün olarak hükümsüzlüğü gündeme gelecektir.[9]
FIDIC Sözleşmeleri’nin Türkiye’de etkin şekilde uygulanabilmesi için hukukçular, mühendisler ve proje yöneticilerine yönelik eğitimlerin artırılması gerekmektedir. Çeviri ve yorum birliğinin sağlanması amacıyla resmi Türkçe FIDIC metinlerinin hazırlanması ve FIDIC Sözleşme dokümanlarını detaylı olarak anlatan Türkçe kaynakların artırılması gerekmektedir. Ayrıca, kamu projelerinde FIDIC Sözleşmeleri’nin uyarlanmış versiyonlarının kullanımı yaygınlaştırılması faydalı olacaktır.
KAYNAKÇA
1. Aslı Budak, Türk Eser Sözleşmesi Hukuku Işığında FIDIC Sözleşmesi, Uluslararası İnşaat Sözleşmeleri ve Uyuşmazlık Çözüm Yolları, Nisan 2018.
2. Mahmut Alper Kılıç, FIDIC Kırmızı Kitap 1999 ve Türk Borçlar Kanunu Uyarınca İnşaat Sözleşmelerinde Mücbir Sebebin Ücret Ödeme Borcuna Etkisi, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt 17, Sayı 186, Şubat 2022.
3. Ogeday Çuhadar, FIDIC Standart İnşaat Sözleşmelerinde İş Sahibinin Esaslı Borçları, Ağustos, 2010.
[1] Ogeday Çuhadar, FIDIC Standart İnşaat Sözleşmelerinde İş Sahibinin Esaslı Borçları, Ağustos 2010, s. 2
[2] Aslı Budak, Türk Eser Sözleşmesi Hukuku Işığında FIDIC Sözleşmesi, Uluslararası İnşaat Sözleşmeleri ve Uyuşmazlık Çözüm Yolları, Nisan 2018, s. 92
[3] Çuhadar, s. 121
[4] Budak, s. 91
[5] Budak, s. 89
[6] Mahmut Alper Kılıç, FIDIC Kırmızı Kitap 1999 ve Türk Borçlar Kanunu Uyarınca İnşaat Sözleşmelerinde Mücbir Sebebin Ücret Ödeme Borcuna Etkisi, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt 17, Sayı 186, Şubat 2022, s. 66
[7] Kılıç, s. 66
[8] Budak, s. 101
[9] Budak, s. 93
Successful